Posts

About

Mustafa Mutlu was born in Bursa in 1998. He has been writing since he was young and has a published book.

More--->

Sözcüklerle Savaşmak

Image
“Akşam bastırdığında, sözlerin vahşi ormanında yolumu kaybetmiş olarak ve en ufak bir gürültü duyunca titreyerek, parkenin çıtırtılarını ünlemler sanarak, dili, insansız ve işlenmemiş saf halinde keşfettiğimi düşünüyordum.” J.P. Sartre [1]   Neden yazmak zorunda hissedildiği, kimin niçin yazdığıyla ilgili pek çok gerekçe bulunabilir. Kimisi yazmazsa delirecektir, öteki yazdığı için delirir, beriki deliliğine kılıf giydirmek için yazar, bir başkası deliliğin ve normalliğin -normal de ne demekse- ortasında sıkışıp kaldığı için, oradan bir an önce kurtulması gerektiği için yazar. Bazısı sevmek için yazmaktadır diğerleri de sevilmek için. Biri şöhret derdindeyken öteki keşiftedir. Her ne amaçla yazılıyor olursa olsun neredeyse tüm yazarlar, elbette, sözcüklerle anlatmayı sevdikleri için yazar; sözcüklerdir onları canlı tutan. Onlar, gerçeğin en iyi fotoğrafını sözcüklerle çeker.   Kimileri de vardır ki, ki onlara edebiyatın ve felsefenin büyük ustaları denebilir, büyük bir özgüven...

Hakikati Dillendirmenin Sakıncası

Image
Sabahattin Ali, “İçimizde şeytan yok. İçimizde aciz var. Tembellik var. İradesizlik, bilgisizlik ve bunların hepsinden daha korkunç bir şey; hakikatleri görmekten kaçmak itiyadı var.” derken hakikatten kaçınma alışkanlığını fena bir şey olarak yansıtır ancak hakikat çok hoş bir şey de değildir ve hemen hemen hiç kimse hakikate tahammül edemez. Ama isterseniz baştan başlayalım. Elinde balyozla bekleyen birinin karşısında en temel gerçekleri söylemeye çabaladığınızı hayal edin. Elindekini kafanıza indirmenin arzusuyla iç çeken biri. Mutlaka yaşamışsınızdır. Apaçık bir şey vardır dilinizde ve karşı taraf bunu bir türlü anlamak istemez. Yapacağı, yapmak istediği şeye o kadar odaklanmıştır ki bu eşraf, siz ne söylerseniz söyleyin, “dünya efendiler, karalar ve sulardan oluşur” deyin, ceddine küfredilmiş gibi beklenen anı gerçekleştirir, elindekini olağanca caniliğiyle indiriverir kafanıza. Siz de olanı göremeyen bu mahlukatın davranışına bir türlü anlam veremezsiniz. En fazla cahillikle suçl...

Kitle

Image
Alex Sojic Uzaktan bakılırsa herkes birbirine benzer, oysa yakından baba ile oğlun tanrısı bile birbirine benzemez. Kitle için öyleymiş, benziyormuş, birmiş gibi yapılır ya da ayrıksılara kulak tıkanır çünkü bir kitlede birlik içinde kalmaktan daha önemli hiçbir şey yoktur. Ayrıksı tanrılar törpülenir, farklı düşüncelerde ısrar eden çarmıha rahatça gerilir. Çünkü bir kitle, toplum olamamış olandır. Yalnız ezici bir ağırlığı vardır onun. Toplumun farklılıklarla yaşayabilme yetisini asla anlayamaz. Hatta bu yetiyi bir tür aşağılanma sayar. Kitle, bir gölün çevresinde sıralanmış, göldeki yansımalarını izleyen ve bu yansımalardan başka gerçeklik kabul etmeyen yüz binlerce insana benzer. Birbirlerinin yüzüne bile bakmazlar. Sadece yansımalarının, simgelerinin bilgisi vardır zihinlerinde. Birinin diğerini tanımaya yönelik hiçbir girişimi yoktur; zaten kendi yansımasını izlemekle o kadar çok zaman geçirmiştir ki başkalığın bilgisini, imgesini kavrayamaz ve bu nedenle diğerini kendi görmekte...

Beklemek Üzerine

Image
  “Ve bekliyorsun, o tek şey gelsin, Senin yaşamını sonsuz çoğaltsın diye” Rainer Maria Rilke        Beklentimiz gerçekleşinceye kadar neyi beklediğimizi bilmeyiz. Korkuyorum ama neden veya neyden korktuğumu bilmiyorum gibi bir şeydir bu. Olur mu yahu, onu bekliyorum çünkü beraber gezeceğiz ya da işe başlamak için şu durumun geçmesini bekliyorum çünkü iyi hissetmiyorum, yani neyi beklediğimi biliyorum, denebilir. Oysa burada önemli bir fark göz ardı edilir. Birini beklemek söz konusu olduğunda, örneğin, bir biri vardır bir de beklemek. İkisi yan yana getirilerek mevcut duygu veya duygulanıma bir bileşik ad verilmiş olur. Birini beklemek veya yalnızca beklemek bir şeyi ifade etmez. Birçok şeyin kısmen örtüşümüdür.       Beklenenin bekleme içinde yeri de yoktur. Sis perdesinin arkasında kalmıştır. Wittgenstein, bir şeye ağlayabiliriz ama ağlanan ağlama sürecinin bir bileşimi değildir, diyordu. Aynı şekilde bir şeyi bekleriz ama beklenen be...

Nefret Fakat

Image
  “-Buraya gelmenin nedeni ne? -Nefretle örtülmemiş gözleri görmek.” Princess Mononoke, Hayao Miyazaki         Nefret temel bir duygudur da sevgi değildir. İnanmıyorum sevginin kendi başına var olduğunu söyleyenlere. Onların kastettiği olsa olsa alışkanlık, zorunluluk, hayranlık veya hevestir. Ama hakiki sevgi, tanrısala yakın bir şey olmalı. Nefret için hiçbir şey yapmaya gerek yok; öylece durduğu yerde yüzüne yapışıverir insanın. Yakınlarında zeytin ağacı mı var mesela, hiç sorun değil, sonuçta gebertilebilecek, sesini çıkarmayacak bir şey. Sevgi ise –belki buna huzur, tahammül de eklenebilir- öyle bir anda gelmez. Yıllarca kendine emek vermesi gerekir kişinin. Bilgisi, deneyimi ve tahayyülüyle her nefret kıvılcımında kendisine karşı durabilecek kudrette olmalıdır.      Böyle karmaşık bir dünyada, bunca vahşetin ve kavganın ortasında nefretin önemsenmesi ve kullanılması gerektiği de pek ala söylenebilir. Adam sen de, onlar ateş ederken...

Basitlik Üzerine

Image
  “Böylesine basit yazmak ne zor olmalı!” Eduardo Galeano, Hikâye Avcısı, 221           Her ne kadar birbirlerinin yerine kullanılsalar da basit ve yalın sözcükleri farklı anlamlara gelir. Arapça “basit”e “düz” diyebiliriz; Moğollara kadar dayanan Türkçe kelime “yalın” ise “çıplak” manası taşır. Örneğin, Galeona, Hikâye Avcısı’nda, meraktan yaşıyor ve meraktan hayatta kalıyorum. Bu kadar basit, der. Evet, cümle basittir ama kesinlikle çıplak değildir.    Zıttına “zor” deniyor kelimenin; “yoğun” da uygun görülebilir. Proust, yoğun yazıyordu mesela; okuması hiç de basit olmayan metinler fakat çıplaklığa yakın. Basit yazmanın, yazarın anlatacaklarından kırpmadan basit yazmanın önemli olup olmadığı tartışılır ama ustalık gerektirdiği kesin. Diyelim ki çimenlerden bahsedeceğiz, yeşilliklerin arasına oturduk ve melankolik bir anda ortaya çıkan duygulanımların çimenlere baktıkça peyda olduğunu fark ettik. Bir gözümüz çimende, bu atmosferi yazmak ...