Posts

Showing posts from 2021

Beklemek Üzerine

Image
  “Ve bekliyorsun, o tek şey gelsin, Senin yaşamını sonsuz çoğaltsın diye” Rainer Maria Rilke        Beklentimiz gerçekleşinceye kadar neyi beklediğimizi bilmeyiz. Korkuyorum ama neden veya neyden korktuğumu bilmiyorum gibi bir şeydir bu. Olur mu yahu, onu bekliyorum çünkü beraber gezeceğiz ya da işe başlamak için şu durumun geçmesini bekliyorum çünkü iyi hissetmiyorum, yani neyi beklediğimi biliyorum, denebilir. Oysa burada önemli bir fark göz ardı edilir. Birini beklemek söz konusu olduğunda, örneğin, bir biri vardır bir de beklemek. İkisi yan yana getirilerek mevcut duygu veya duygulanıma bir bileşik ad verilmiş olur. Birini beklemek veya yalnızca beklemek bir şeyi ifade etmez. Birçok şeyin kısmen örtüşümüdür.       Beklenenin bekleme içinde yeri de yoktur. Sis perdesinin arkasında kalmıştır. Wittgenstein, bir şeye ağlayabiliriz ama ağlanan ağlama sürecinin bir bileşimi değildir, diyordu. Aynı şekilde bir şeyi bekleriz ama beklenen be...

Nefret Fakat

Image
  “-Buraya gelmenin nedeni ne? -Nefretle örtülmemiş gözleri görmek.” Princess Mononoke, Hayao Miyazaki         Nefret temel bir duygudur da sevgi değildir. İnanmıyorum sevginin kendi başına var olduğunu söyleyenlere. Onların kastettiği olsa olsa alışkanlık, zorunluluk, hayranlık veya hevestir. Ama hakiki sevgi, tanrısala yakın bir şey olmalı. Nefret için hiçbir şey yapmaya gerek yok; öylece durduğu yerde yüzüne yapışıverir insanın. Yakınlarında zeytin ağacı mı var mesela, hiç sorun değil, sonuçta gebertilebilecek, sesini çıkarmayacak bir şey. Sevgi ise –belki buna huzur, tahammül de eklenebilir- öyle bir anda gelmez. Yıllarca kendine emek vermesi gerekir kişinin. Bilgisi, deneyimi ve tahayyülüyle her nefret kıvılcımında kendisine karşı durabilecek kudrette olmalıdır.      Böyle karmaşık bir dünyada, bunca vahşetin ve kavganın ortasında nefretin önemsenmesi ve kullanılması gerektiği de pek ala söylenebilir. Adam sen de, onlar ateş ederken...

Basitlik Üzerine

Image
  “Böylesine basit yazmak ne zor olmalı!” Eduardo Galeano, Hikâye Avcısı, 221           Her ne kadar birbirlerinin yerine kullanılsalar da basit ve yalın sözcükleri farklı anlamlara gelir. Arapça “basit”e “düz” diyebiliriz; Moğollara kadar dayanan Türkçe kelime “yalın” ise “çıplak” manası taşır. Örneğin, Galeona, Hikâye Avcısı’nda, meraktan yaşıyor ve meraktan hayatta kalıyorum. Bu kadar basit, der. Evet, cümle basittir ama kesinlikle çıplak değildir.    Zıttına “zor” deniyor kelimenin; “yoğun” da uygun görülebilir. Proust, yoğun yazıyordu mesela; okuması hiç de basit olmayan metinler fakat çıplaklığa yakın. Basit yazmanın, yazarın anlatacaklarından kırpmadan basit yazmanın önemli olup olmadığı tartışılır ama ustalık gerektirdiği kesin. Diyelim ki çimenlerden bahsedeceğiz, yeşilliklerin arasına oturduk ve melankolik bir anda ortaya çıkan duygulanımların çimenlere baktıkça peyda olduğunu fark ettik. Bir gözümüz çimende, bu atmosferi yazmak ...

Orası

Image
  Fotoğraf: Mustafa Mutlu      İleride, denize yaslanmış küçük bir şehir yaşıyor. Sahil kasabası. Aslında ilçe ama sahil ilçesi çirkin bir tamlama. Ona bakıyorum uzaklardan, böylesi daha güzel. Çünkü içindeyken pek bir şey göremiyorum. Ya bendeki bir tür körlükten kaynaklanıyor bu ya da sahiden bir şeyin içindeyken o şey anlaşılmıyor. Oysa içinde görülebilecek birkaç şey yok değil, ikinci caddenin ortasında örneğin, denizden iki sokak uzakta, cumhuriyetin ilk yıllarında kiliseden camiye çevrilmiş muazzam bir yapı karşılıyor yoldan geçenleri. Onu, yani o yapıyı ilk defa bir arkadaşımdan duyduğumda hemen yola koyulup caddeyi aramıştım. Belki onun anlatışından belki de eski, dolayısıyla ruhu olan bir binanın yakınlarda bir yerde var olduğundan etkilenmiştim. Kestirmeden gitmem önerilmemişti, caddenin girişinden yürümeye başlayacaktım; sebebi neydi bilmiyorum. Camii, büyükçe bir binanın arkasına gizlenmişti neredeyse, görmek zordu. Hayatımda ilk defa deniz rengi kilise-c...

“Her Şeyi Düzeltmeye Kalkışmanın Yok Ettiği”

Image
  “Ey artık ölmüş olan at! -dediler- En güzeli oydu işte, yüzünün savaşla ilişkisi. Boydanboya bir karşıkoyma, denge ve istekli bir azalma. Onu bilirdik. O ağaç senin kanınla beslenirdi, hepimizi besleyen. Bir ülkeyi yeniden yaratırdı şaşkınlığımız senin karşında, alışverişin, alfabenin, iplik döküntülerinin ve her şeyi düzeltmeye kalkışmanın yok ettiği..."   Turgut Uyar, Terziler Geldiler, Büyük Saat S. 223-226        “Bütün büyük kuşkucular eski idealistlerden çıkar” diyordu ismini hatırlayamadığım yazar. Çünkü idealist her şeyi düzeltmeye çalışır ve düzeltmeye çalıştığı şeyle beraber benliği yok olmaya başlar. Çünkü bir idealist, en azından kefenine aşık bir idealist, önüne çıkan her şeyi bir polis edasıyla değerlendirir. Tehlikelidir. Hakikat dediği, doğru dediği uğruna bilgiyi istediği gibi şekillendirir. Hatta anlamını değiştirmiş olsa bile, göz göre göre yeniden tanımlar elindekini. Bir bakıma Dostoyevski’nin Büyük Engizisyoncu’sudur idealist. Ne d...